22 Şubat 2012 Çarşamba

169

Saat 20:00.Durağa doğru yürüyorduk.Aklına gelen ilk sorununu söyledi : " Bilmiyorum ya.Çok içim sıkılıyor bugünlerde.Neden olduğunu da bilmiyorum.Sadece mutsuz hissediyorum." Aklıma gelen ilk nedeni söyledim :" Havalardandır."

Acımasızlığımı o an fark ettim.Her seferinde boku havalara atıyordum.Bir dergide okuduğum " kadınlar mutsuzken saç şeklini değiştirir" cümlesinden sonra saçımı değiştirmeyi düşünmediğim her an için mutlu kabul ediyordum kendimi.Geri kalan tüm zamanların suçlusu malumdu zaten : Havalar!

Havalar masumdu aslında.Ve o gün ki havanın da diğerlerinden bir farkı yoktu.Sadece arada her şeyin yanlışlığını ve yaşamın o pesimist anlamsızlığını fark edip birkaç gün içinde eskiye dönüyorduk.Belki de birkaç saat... Anneanneme sorarsanız bunu "şeytan yoklamış" diye özetleyebilirdi.Ama 'şeytan' farkındalığımızı nasıl hiçe saydığımızı itiraf etmek olurdu.Bizim günah keçimiz çok daha masumdu.Bu bizi de daha masum yapıyordu tabii ki.Yanlışlara alışmaya alıştığımız sırada birden yağmur yağıyordu.Ve su buharının soğuk hava tabakasıyla karşılaştığı an bizim farkındalığımızı fark etmemiz için de kaçınılmaz bir fırsat haline geliyordu.

İkna olmuş gözüküyordu."herhalde" dedi ve geçti.Eve geldiğimde su dolu küremi 'stres atması için' ters çevirip karşıma koydum.Küredeki kedi bana bakıyor, suyun içindeki jelatinler uçuyor,jelatinler düşüyor, kedi hala bana bakıyordu.

Yapmayı planlayıp yarım bıraktığım onlarca şeyi düşünüyordum..Hayata 15 dk lık ara vermeyi düşünüyordum.Bir futbol maçına kıyasla hayatın bunu çok daha fazla hakettiğine eminim.Düşünmeyi düşünüyordum. Saatin akrep ve yelkovanı beynimin içinde yarışıyordu.Ve ben hayatı çekilir kılan tek şeyin su dolu küreler olduğuna emindim.

Ah havalar!
tik tak tik tak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder